web siteme hoş geldiniz |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
efsane futbolcular(dünya) |
|
|
.::Efsane Futbolcular::. sayfa: 2
|
|
MİCHEL PLATİNİ
(Dünyada 3 kez “Yılın Futbolcusu” seçilen Fransız oyun kurucu)
“Ben ‘futbolcu’ doğmuş birisiyim; her maçtan ayrı bir zevk aldım ama benim için en unutulmaz maç, 1982 Dünya Kupası yarı finalinde Batı Almanya ile oynadığımız maçtır. Biz o maçı kaybettik ama muhteşem bir sevinçten trajik bir hüzne uzanan bir tiyatro oyununda baş rol oynuyordum sanki. Bir yaşam boyu tadılabilecek tüm duyguları o gün, tek bir futbol maçında tatmış oldum.”
GEORGE WEAH
(FIFA tarafından “Yılın Futbolcusu” olmaya layık görülen ilk Afrikalı)
“Benim futbol yaşamımdaki ‘altın an’, 1996 Eylül’ünde Milan takımında forma giydiğim dönemde Verona ile oynadığımız bir maçta attığım goldür. Kendi kalemizin önünde bir top kaptım, kafaca ve fizikman o topu tek başıma Verona kalesine kadar sürmeye hazırdım. Karşıma çıkan bütün rakip oyuncuları tek tek geçtikten sonra golümü attım. Bu, ‘futbol’ denen oyunda atılan en uzun mesafeli golmüş!
1995’te Dünya’da, Avrupa’da ve Afrika’da ‘Yılın Futbolcusu’ seçilmek de kariyerimdeki en unutulmaz, en onur verici anlardan birisidir. O olay, aynı zamanda daha önceden hissetmediğim bir şeyin, bendeki sosyal sorumluluğun başlangıcı anlamına gelir. O andan itibaren, Liberya ulusal futbolunun dünyadaki temsilcisi olarak üzerime daha fazla yük bindiğini anladım.”
JOHAN CRUYFF
(“Cruyff Dönüşü”nün yaratıcısı; 70’lerin Hollanda Yıldızı)
“37 yaşımda profesyonel olarak son maçıma çıktığım günü unutamıyorum. 1984 Mayıs’ında Feyenord forması ile PEC Zwolle karşısındaydık. O maçta şunu farkettim: Futbol oynamaktan aldığım zevk hiç değişmemişti; hâlâ, çocuk yaşta, sokaklarda top oynarken aldığım zevki alıyordum.”,
BİLLY McNEİLL
(1967 Avrupa Şampiyonu Celtic’in Kaptanı)
“1967 yılında Milan’ı yenip Avrupa Şampiyonu olan ilk Britanya Takımı olduğumuz gün hissetiklerimi asla unutamam. Bu hem benim, hem Celtic’in hem de İskoç futbolunun (bir daha erişilemeyen) zirvesi anlamına geliyordu.”
GARY LİNEKER
(İngiltere’nin skorer kahramanı)
“1986’da kaybettiğim Avrupa Kupası finalini 1991’de Tottenham ile kazandığım anı unutamam; hele bir de, hiç şampiyonluk yaşamadığımı, bir Lig şampiyonluğu dahi tatmadığımı düşünecek olursanız... Üstelik de o maçta bir dolu müsait pozisyonu, bir de penaltıyı kaçırmış, hiç gol atamamıştım. Ama ne fark eder ki? Belki de o yüzden muhteşem bir gündü!”
JAİRZİNHO
(1970 Dünya Şampiyonu Brezilya’nın hücumdaki yıldızı)
“1970 Dünya Kupası maçları en unutulmaz anılarımın yer aldığı maçlardır. O kupada 4 ayrı unvan ile onurlandırılmıştım.Birincisi: Jules Rimet Kupası’nı (Dünya Kupası’nı 3 kez kazanma başarısını gösterenlere verilen kupa) Brezilya’ya götüren takım olmuştuk. İkincisi: Bana ’70 Dünya Kupası’nın Kasırgası’ adını vermişlerdi. Üçüncüsü: ‘Kupaya Fiziksel Olarak En İyi Hazırlanan Oyuncu’ seçilmiştim. Dördünücüsü: Bir Dünya Kupası’nın her maçında gol atmış biri olarak, Guinness Rekorlar Kitabı’na geçmiştim. Her golün yeri ayrıdır ama finalde İtalya’ya attığım 3. golün yeri bambaşkadır. O golden sonra kupanın bizim olacağı kesinleşmişti.”
KARL-HEİNZ RUMMENİGGE
(1980 ve 81’de art arda Avrupa’da ‘Yılın Futbolcusu’ seçilen Alman Golcü)
“1986’da Meksika’da son milli maçıma çıkıyordum. Muhteşem bir atmosfer vardı. Tribünlerde mavi-beyaz Arjantin renkleri hakimdi. 2-0 gerideyken, durumu 2-2’ye getirdik; inanılmaz bir olaydı. Ama sonra bir gol yiyip finali kaybettik. Sanırım 2 gol atıp eşitliği sağlayınca maçın bizim lehimize biteceğine kesin gözüyle bakmak en büyük hatamız oldu. O maçta her türlü duyguyu en fazla da hayal kırıklığını tattım. Toni Schumacher hatalı bir gol yedi; halbuki o kupa öncesinde 8 hafta boyunca turnuvaya çok iyi hazırlanmış ve finale kadar da takımı o sırtlamıştı. 86’daki finalden sonra soyunma odasında hiçbirimizin ağzını bıçak açmıyordu. Ancak ben ağlamadım. Futboldan dolayı çok mutlu ya da çok sinirli olduğum anlar olmuştur; ama hiçbir zaman futbol için ağladığımı hatırlamam”
ROBERTO BAGGİO
(İtalyanların İlahi Atkuyruğu)
“Benim için en güzel an, İtalya için ilk golümü kaydettiğim andır. 22 Nisan 1989’da Verona’daki Bentegodi Stadı’ndaydık ve Uruguay ile oynuyorduk. Henüz ikinci milli maçımdı. Hakemin, Uruguay ceza sahasının biraz dışından kullanacağımız bir serbest vuruş için faul düdüğü çaldığı anı iyi hatırlıyorum. Atışı ben kullanacaktım. Topa doğru koştum bir an durdum ve sonra topun ağlarda olduğunu gördüm. Bu çocukluğumdan beri rüyalarımı süsleyen bir olaydı. O gol bana adeta huzur verdi. Birkaç ay sonra evlendim ve kariyerim çıkışa o yaz geçmeye başladı.”
NAT LOFTHOUSE
(‘Viyana Aslanı’)
“Unutamadıklarımdan hemen aklıma gelenler: İki kupa finalidir. Birincisi Blackpool’la 1953 finalinde karşılaştığımız maçtır. İlk golü ben kaydetmiştim ve takımım son 20 dakikaya 3-1 önde girmişti. Ancak, maalesef Blackpool son çeyrekte 3 gol birden atarak 4-3’le bizi şampiyonluktan etmişti. Bunun acısını tam 5 yıl sonra çıkarabildik. Yine bir Federasyon Kupası Finali’ydi ve Manchester United’la oynuyorduk. 2-0’la şampiyon olup Wembley’de kupayı kaldırmıştık. O maçtaki iki golü de ben atmıştım. Ayrıca bana ‘Viyana Aslanı’ lakabı takılan Avusturya milli maçımızı da unutamam. O maçta galibiyet golünü ben atmış, fakat kaleciyle çarpışıp sakatlandığım için sahayı sedye ile terk etmek zorunda kalmıştım. İngiltere Milli formasıyla 33 maçta 30 gol kaydetmiş ve yıllarca Bolton formasını giymiş olduğum için büyük gurur duyuyorum.”
BRYAN ROBSON
(İngiltere’nin ve Manchester United’ın Fantastik Kaptanı)
“Fransa Milli Takımı’na karşı 1982 Dünya Kupası Finallerinde, İspanya’da oynadığımız maçı unutamam. 3-1 kazanmıştık ve iki golümüzü ben atmıştım; ertesi gün de kızım dünyaya gelmişti. Bundan daha iyi bir şey olamaz. O maçta ilk golü henüz 27. saniye dolarken atmıştım ve Seiko Firması bana Dünya Kupası Tarihi’nin en erken golünü kaydettiğim için bir saat hediye etmişti. 1950’de Macar bir oyuncunun 27 saniyeden daha kısa sürede gol atmış olduğu da söyleniyor ama bu hiçbir zaman netleşmemiş bir iddia. Ancak, bu son Dünya Kupası’nda Hakan Şükür’ün 11. saniyede attığı gol benim rekorumun açık bir şekilde kırıldığını gösteriyor. Yine de pek üzülmüyorum; çünkü ben o rekorun tadına yıllarca doya doya vardım.”
LOTHAR MATTHÄUS
(1990 Dünya Şampiyonu B. Almanya’nın Kaptanı)
“Elbette benim için en unutulmaz olay, Batı Almanya Kaptanı olarak evlatlık edinildiğim ülkede, İtalya’da Dünya Şampiyonu olmaktı. 5 maç oynamıştık ve kendimi evimde gibi hissediyordum. Zaten maçlardan sonra İtalya sokaklarında dolaşırken de bize büyük sevgi gösterileri yapılıyordu. O kupadan sonra ben ve birkaç takım arkadaşım (Klinsmann, Völler, Brehme, Berthold) Seri A’da top koşturmaya başladık. O kupada bizi zafere götüren serüven ilk maçtaki Yugoslavya galibiyetimizle başlamıştı. Maçı 4-1 kazanmıştık ve iki golü ben atmıştım. Attığım ikinci gol, Almanya’da ‘asrın golü’ seçilmişti. Topu kendi yarı sahamızda bir yerde kaptım ve Agunthaler ile bir verkaça girdim. Sonra sürmeye başladım; Völler ve Klinsman önümde, sağda ve solda çok akıllıca koşarak karşı defansın yarılmasını sağladılar, benim de koşu yolum açılmıştı. Kaleciyle karşı karşıya kaldığımda golü atmak zor olmadı. O kupada ben ve o sıralar Roma’da oynayan Völler kendimizi ülkemizde gibi hissediyorduk, bu da işimizi çok kolaylaştırmıştı. O golü atarken bile bu rahatlığın rolü büyük olmuştu.”
JUST FONTAINE
(Dünya Kupası Tarihine En Skorer Oyuncu Olarak Adını Yazdıran Fransız)
“En unutamadığım maç Fransız Ordusundayken Portekiz’le yaptığımız maçtır. İlk maçı 3-1 kazanmıştık ama rövanş maçı Portekiz’deydi ve herkes Portekiz’in bizi eleyeceğini düşünüyordu. Ben o maçta orta sahada oynadım ve her şey, ama her şey mükemmel gelişti. Sahada ne arzu ettiysem oluyordu. 3-0 kazandık ve 3 golü de ben attım. Mükemmel bir maçtı.”
LİAM BRADY
(Arsenal, Juventus, Sampdoria ve İnter’in İrlandalı Orta saha oyuncusu)
“En unutulmaz anılarım Arsenal ile İngiltere Federasyon Kupası’nı ve Juventus ile iki kez Lig Şampiyonu olduğum yıllara aittir. İtalya’da başarılı olamayacağımı düşünenlere orada iki lig şampiyonluğu tadarak en güzel cevabı vermiştim.Ayrıca İngiltere Federasyon Kupası’nı finalde İpswich’e kaptırdıktan 1 sezon sonra Manchester’la final oynayıp 2-0 öndeyken yenik duruma düşüp tekrar öne geçmek ve kupayı kazanmak da müthiş bir duyguydu. O günü unutamam.”
OSSİE ARDİLES
(Arjantin’in ‘Titrek Bacaklı’ Orta Saha Oyuncusu)
“En muhteşem maç, Arjantin’de finali kazanıp Dünya Şampiyonu olduğumuz maçtır. Maçtan sonra kupayı havaya kaldırmayı, onu öpmeyi falan söylemiyorum. Onlar sembolik reaksiyonlar; asıl muhteşem an, duyguların doruğa çıktığa an, hakemin bizi Dünya Şampiyonu ilan edeceği, bitiş düdüğünden birkaç saniye önceki andı.Hakeme bakıyordum ve sadece kulağım o sese kilitlenmişti. Nihayet çaldı ve muazzam bir boşalma, bir rahatlama hissettim. İşte o an, kafamın içi tamamen değişti. O an, birden bire huzur vardı, tatmin vardı, mutluluk vardı, gurur vardı. Arkadaşlarımı, hocamı, akrabalarımı, hiç kimseyi üzmemiş olmanın müthiş bir rahatlığı vardı. O an kafamın içi bu duygularla yoğun bir şekilde kaplanmıştı. O rahatlama kocaman ve sevilesi bir rahatlamaydı. Bir daha hayatımda böyle bir an yaşamadım. O yüzden de o ânı tarif ederken altını çizerek söylediğim şudur: Mutluluk ve zevk ötesi bir andı”
STAN BOWLES
(70’lerin Kabına Sığmayan Dehası)
“17 yaşımda ilk kez Manchester City formasını giymiştim ve Lig Kupası’nda Leicseter’la karşılaşıyorduk. 2 gol birden atmıştım. Bir sonraki maçta da iki gol birden atınca, kendi kendime ‘hey bu futbol denen olay meğer basitmiş’ demeye başladım. Sonra Denis Law’un ‘Avrupa Maçlarında En Fazla Gol Atan İngiliz Oyuncu’ unvanını elinden aldım ki Deniz Law benim çocukluğumun kahramanıydı. En iyi ve en kötü anılarım ise aynı sezona denk geldi. 1975-76 sezonunda Queen’s Park Rangers’ın müthiş kadrosunda ben de vardım. Harika bir sezon geçiriyorduk ve ben de çok başarılı maçlar çıkarıyordum. Şampiyon olacağımıza inanmıştık. Ancak, sezon sonunda şampiyonluğu sadece 1 puanla Liverpool’a kaptırdık. Adeta yıkılmıştık...”
ALEX McLEİSH
(Aberdeen’in 77 Kez Milli Olmuş Oyuncusu)
“Aberdeen’in 1982 İskoçya Kupa Finali’nde Rangers’ı 4-1 yenerek zafere ulaştığı maçı unutamam. O maçtan sonra kazandığımız güven daha sonra aynı kupayı 4 kez almamızı ve birkaç kez lig şampiyonu olmamızı ve tabii 1983’te Avrupa Kupa Galipleri Kupası’nı kazanmamızı sağladı. O yüzden 4-1’lik Rangers maçı ondan sonra gelen zaferlerin katalizörü gibiydi.”
SANDRO MAZZOLA
(İnter’in ve İtalyan Futbolunun 1960’lardaki Yıldızı)
“1963’te Brezilya’yı 3-0 yendiğimiz maçta ilk milli maçımda attığım penaltı golü güzel anılarım arasında ilk sıradadır. 1963 Mayıs’ında İnter’in Real Madrid’i Avrupa Kupası’nda 3-1 yendiği maçta biri 43. saniyede olmak üzere iki gol atmıştım. O maçı da unutamam. Ancak en favori anım, yine bir Avrupa Kupası maçında Budapeşte’de Vasas takımına karşı oynadığımız maçta yaşadığım bir olaydır. Topu aldıktan sonra 3 defans oyuncusunu çalımladım, öne çıkan kaleciyi de geçtim ve kale çizgisine geldim; kale bomboştu top hâlâ ayağımdaydı. Takım arkadaşlarımın ‘hadi vur şu topa; at golü’ diye bağırdıklarını hatırlıyorum. Bu arada bir defans oyuncusunun yeniden üzerime doğru geldiğini gördüm ve dayanamadım; bir çalım daha attım ona. Topu ağlara göndermeden önce 12 saniye beklemişim!”
RİVALDO
(2002 Dünya Kupası Şampiyonu)
“Hiçbir şey, Kore/Japonya’da Brezilya için kazandığımız kupanın yerini tutamaz. O şampiyonada her maçta oynamış olmamın, çok önemli gollere imza atmamın ve Scolari tarafından takımın en önemli oyuncusu olarak tarif edilmemin kariyerimde çok özel bir yeri var. 1998’de de kupaya çok yaklaşmıştık; ancak son anda Fransa’ya kaptırmak içimizde buruk bir tat bırakmıştı. O zamandan beri sürekli olarak Brezilya halkı tarafından, oynadığım kulüpler için gösterdiğim çabayı ulusal takımım için göstermemekle suçlanıyordum. Sanırım şu anda, bu konuda da her şey netleşmiş oldu.”
PAOLO ROSSİ
(1982 Dünya Kupası Şampiyonu)
“Benim için en duygu yoğun günler Enzo Bearzot’un bana güvenip 1982 Kupası için İtalya Milli Takımı’na çağırdığı günlerdir. Ona her zaman şükran borçlu olacağım. Hiçbir zaman kabul etmediğim bir suçlamadan dolayı, maç bahislerine hile karıştırdığım iddiasıyla 2 yıldır maç yapmıyordum ama o bana inanmıştı. Mayıs ayına gelindiğinde o sezon Roma formasıyla müthiş bir performans gösteren Roberto Pruzzo’ya rağmen ilk 11’de sahadaydım. Bu benim için büyük bir motivasyondu ve hocamı mahcup etmemek için adeta yeteneklerimin %100’ünden fazlasını sahaya yansıtmalıydım. Bunu omuzlarımda büyük bir yük gibi hissediyordum. Heyecanlı değildim ama çok stres altındaydım. Medya da benden mucize bekliyordu ama oraya medyayı tatmin etmeye gitmemiştim; çıkıp topumu oynadım ve ne mutlu ki her şey mükemmel gelişti.”
NOBBY STİLES
(1966 Dünya Kupası’nı Kazanan İngilizlerin Sahadaki “Dansçı”sı)
“Tabii ki unutamadığım anlar, 1966 Dünya Şampiyonu olduğumuz maçlarda yaşadıklarımdır...Eddie Coleman’ın hayranı olduktan 6 ay sonra, henüz 14 yaşındayken Manchester seçmelerini kazandım.
En genç eleman olarak, soyunma odasında diğer futbolcuların kramponlarını temizliyordum ve Eddie’ninkilere çok ayrı bir özen gösteriyordum. Ne yazık ki o, bunu hiçbir zaman öğrenemeden, Münih’te hazin bir kaza sonucunda yaşamını yitirmişti. Sonra Manchester’in kadrosuna girdim. Bir gün Manchester’da oynayacağımı rüyamda görsem inanmazdım; oysa kulübün 11 sezon sonra gelen ilk Avrupa Şampiyonluğu’nda payım bile olacaktı. Manchester United’ın önceleri bir hayranı sonra da oyuncusu olarak geçirdiğim yılları ve aldığım keyfi ömrümün sonuna dek unutamam.”
FRANK RİJKAARD
(EURO 88 Şampiyonu ve Hollanda Trio’sunun Üçte Biri)
“Benim için en güzel anlar, şimdilerde en fazla özlediğim anlar... Soyunma odasından çıkıp koridorlarda yürürken takımın kramponlarından çıkan o sesler var ya, yerden yükselen krampon sesleri; işte o an, en unutmadığım, en fazla özlediğim an. Benim için o sesler, başlamak üzere olan bir maçın yaklaşan sinyali oluyordu. Benim bedenimi, beynimi ve tavırlarımı etkileyen bir sinyal gibiydi o sesler...”
ARCHİE GEMİLL
(Arjantin 78’in İskoç Yıldızı)
“En muhteşem an, 78 Dünya Kupası’nda Hollanda’ya gol attığım an olmalı. Solak olduğum için sol ayağıma çok hakimdim. O golün hazırlanışı sırasında kaleye giderken top adeta sol ayağıma yapışmıştı ve 3 rakibi birden çalımlamıştım. Kaleciyle karşı karşıya kaldığımda sol ayağımla vuracağımı hesap ederek daha ben dokunmadan yere uzandı; aslında bu işimi çok kolaylaştırdı.
Doğruyu söylemek gerekirse, Schmeichel ya da Shilton o golü yemezdi; onlar olsa, bekler ‘hadi bakalım, şimdi ne yapacaksın?’ der gibi dururlardı; ama Hollanda kalecisi öyle yapmadı diye hiç de şikayetçi değilim. Biraz da onun sayesinde öyle güzel bir gol atabildim. Ne var ki, tipik İskoçya kaderi işte, bir üst tura çıkmamız için o maçı iki farklı skorla kazanmamız gerekiyordu ve ben durumu 3-1 yapan golü atmıştım.
İki dakika sonra Hollanda bir gol daha attı ve o Dünya Kupa’sı maceramız da orada bitti.”
ALFREDO Dİ STEFANO
(1950’lerin Muhteşem Real Madrid’indeki Arjantinli Yıldız)
“Futbolda ilk kez kazandığım unvanlar, beni en fazla tatmin eden anlar oldu. Arjantin’de River & Millionarios Takımıyla ilk lig şampiyonluğumuz. Real Madrid’le 14 Haziran 1956’da Avrupa Şampiyonu olduğumuz maç.Bütün bunların üzerinde, Arjantin Milli Takımı’na ilk kez seçildiğim maçın, ilk kez milli olduğum Bolivya maçının yeri ayrıdır. 1947 yılıydı, henüz 20 yaşındaydım ve ülkemin 9 numaralı formasıyla sahadaydım.” (Arjantin o maçı 7-0 kazanmış, Di Stefano da bir gole imza atmış)
HRİSTO STOİCHKOV
(Bulgar Milli Takımı’nın ve Barcelona’nın Sihirli Ayağı)
“En unutmadığım an, Almanya’ya, 1994 Dünya Kupası çeyrek finalinde frikikten attığım goldür. O golden birkaç dakika önce yine gole çok yaklaşmıştım ama başarılı olamamıştım. Sonra, ceza sahası dışında bana faul yaptıklarında, topun başına geçtim, heyecanımı kontrol etmem gerektiğini düşündüm ve böyle bir ânın bir daha yakalanamayacağını düşündüm. Bunları düşünerek vurdum topa ve ağlara gittiğini gördüm. Belki çok daha güzel goller atmışımdır ama hem o maçın önemi hem de o golün zamanlaması, benim açımdan o golü unutulmaz kılıyor.”
|
GEORGE BEST
(Kuzey İrlanda’nın ve Manchester’in “Uçan Kanat”ı, 68 Avrupa Şampiyonu)
“Benim için en unutulmaz an, 1968’de Avrupa Şampiyonu olduğumuz andır. Hepimiz kazanmaya o kadar inanmıştık ki, şampiyonluğumuz sanki kaçınılmazdı. Benfica’yı kendi evinde 5-1 yendiğimiz maçı ve o maçta attığım golü unutamam. Hâlâ, beynimin bir köşesinde o golü seyrederim. Şimdi bile televizyonda o golü gösterdikleri oluyor ama bozuluyorum. Televizyonda sadece kaleciyi geçtiğim son pozisyonu gösteriyorlar; halbuki o golde çok daha fazla şey var gösterecek. Orta sahada almıştım topu ve karşıma çıkan rakibin bacaklarının arasından geçirip kaleciyle ondan sonra karşı karşıya gelmiştim. Maçtan sonra Sir Matt’in yüzünü de hiç unutamam. Bitiş düdüğüyle sahanın ortasına gelmişti, ağlamıyordu (o daha sonra olacaktı) yüzünde bir ışık vardı sanki; azizlerin resimlerinde parıldayan ışığa benzer bir ışık saçıyordu.”
NEVİLLE SOUTHALL
(Galler ve Everton’un Unutulmaz Kalecisi)
“Manchester United’ı 95 Federasyon Kupası Finali’nde yenişimizi unutamam. Muhteşem bir maçtı; çünkü biliyordum ki bir daha asla bir kupa finalinde oynayamayacaktım. Bir zamanlar, bir gün Wembley’de oynayacağımı dahi düşünemezken, oradaydım, hem de orada şampiyon oluyordum. Bundan daha muhteşem bir an olabilir mi? O günün sabahı banyodaydım, diğer takım arkadaşlarım gibi ben de çok sakindim. Sanki final maçı oynayacak olan bizler değildik. Dışarıda herkes Manchester’in şampiyon olacağından emindi ve bu durum bizim değil, onların üzerinde büyük bir baskı oluşturmuştu. Onlar o sezon formlarının zirvesinde, ben ise Everton’la son maçıma çıkmaktaydım. Belki daha az güçlü bir takımı yenseydik bu kadar keyifli, bu kadar tatmin olmazdım. Benim için o finalle gelen galibiyet, pastanın üzerindeki kremayı tatmak gibiydi.”
TOM FİNNEY
(Preston’un ve İngiltere’nin En Başarılı Kanat Oyuncularından)
“Size komik gelebilir ama benim için en unutulmaz an, Luton’a karşı oynadığımız ve son kez forma giydiğim maçtır. Sahaya çıkarken, son maçım olduğunu biliyordum ve top oynamaktan ziyade büyük bir hüznün etkisi altındaydım. Tribündeki taraftarlar benim için marşlar söylüyorlardı. Maçtan sonra benim sahada kalıp bir konuşma yapmamı istediler. Taraftarlar sahaya inip etrafıma toplandılar. Çok kalabalıktı. Bir konuşma yaptım ve benim için son kez marş söyleyerek beni uğurladılar. O günü hiç unutamam.” |
GABRİEL BATİSTUTA
(Arjantin’in ve Roma’nın Golcüsü)
“2001’de ‘Scudetto’yu (İtalya 1. Ligi Şampiyonluğu) tatmak kariyerimdeki en müthiş olaydır. Son maçta Parma ile oynuyorduk; 3-1 öndeydik ve kalbimin çok hızlı attığını, enerjimin tükenmek üzere olduğunu hissediyordum. Sanki kafam patlayacak gibiydi. Şampiyonluğa yaklaştıkça ayda yürür gibi hissediyordum kendimi. Dünya kupalarında oynamaktan bile daha muazzam bir duyguydu; çünkü o ânı sanki bir asırdır bekliyordum. İtalya’da oynadığım yıllar boyunca her sezon kariyerim biraz daha yükseliyordu yine de şampiyonluğu tadamamış olmak beni mutsuz ediyordu. Fiorentina’da oynarken her sezonun başlangıcında kendi kendime şunu söylerdim: ‘Bati, bu kez olacak’.
Ancak sonunda, bunun orada olamayacağını anladım. Fiorentina’dan ayrılırken tanıdığım her 10 kişiden 8’i ‘ahmak mısın? Niye bırakıp gidiyorsun?” diyordu. Çünkü onlar Roma’da da arzuladığım sona ulaşamayacağıma inanıyorlardı. Oysa, ben yeni takımımda zaferle kucaklaşacağımı hissediyordum. İşte bu özlem yüzünden, Serie A’da şampiyonluğa ulaştıktan sonra ben, 1 değil art arda tam 10 gün boyunca durmaksızın kutladım o zaferi. Her bir gün, sezon sonunda boş ellerle ülkeme gittiğim, kupayı kaçırdığım bir yıla karşılık geliyordu adeta!”
ZİCO
(1982 Dünya Kupası Şampiyonu Brezilya’nın 10 Numarası)
“1981 yılında Flamengo’da oynuyordum ve takımım Güney Amerika ‘Libertadores’ Kupası’nda finale kalmıştı. Şili’nin güçlü ekibi Cobreloa ile karşılaşacaktık. İlk ayakta 2-1 galip geldik ama, ikincisinde 1-0 yenildik. Montevideo’da, Uruguay’da üçüncü kez karşılaşmamız gerekiyordu. 18. dakikada ilk golümüzü attım. Ama kariyerimdeki en muazzam an 79. dakikada bir frikikten attığım ikinci goldür. O gol, maçı o an kazandığımızın belgesi niteliğindeydi. O golle şampiyon olup Dünya Kulüpler Kupası için Tokyo’da Liverpool önüne çıkacaktık. O yıl, Liverpool’u da yenip en büyük kupayı da aldık ama Cobreloa’ya attığım ikinci gol, benim için en unutulmaz andır.”
RUUD GULLİT
(AC Milan’ın 80’li Yıllardaki Başarısında En Büyük Pay Sahibi Olan Hollandalı Yıldız)
“Profesyonel futbolcu olarak 16 yaşımda Harlem formasıyla ilk maçıma çıktığım günü, MW Maastricht ile oynadığımız maçı unutamam. Bu benim kariyerimdeki en heyecan verici gündü.”
RUDİ VÖLLER
(Almanya Ulusal Takımı’nın Unutulmaz Golcülerinden)
“En unutulmaz an konusunda bir saniye bile düşünmem. Benim için kariyerimin en tepe noktası 1990 Dünya Kupası’nda Roma’da oynadığımız finaldir. Sadece final oynamamız ve kazanmamız değil, o finali 5 sezon boyunca harika günler geçirdiğim Roma’da oynamak muazzam bir duyguydu. Kendi evimde gibiydim. İtalyanlar kupadan elenmişti ve bütün İtalya bizi tutuyordu. Bunu hissediyordum. Arjantin’le oynanan final maçı, futbol açısından, hele o kupadaki futbol zenginliğine yakışmayacak bir maçtı, biliyorum.
Arjantin takımının o maçta şansı biraz daha yaver gidiyordu. Beraberliğe yatıp penaltıları bekliyorlardı. Ancak, onların 1986’daki güçlerinden uzak oldukları çok belliydi ve bu bizim kendimize olan güvenimizi artırıyordu. O maçın tek golü Brehme’nin ayağından bir penaltıyla geldi. Herkes o penaltı pozisyonunda faul olmadığını söyler, yoruma açıktır. Ben ise o pozisyon için hep şunu söylerim: ‘Maç boyunca Arjantin, o âna kadar o kadar çok faullü oynadı ki, hakem o anda adeta -yeter artık- diyerek penaltıya hükmetti. Kutlamalar gün ağarıncaya kadar sürmüştü. Harikaydı. Tek kötü yanı her şey çabuk bitti.”
EUSEBİO
(“Kara Panter”, Portekiz’in Altın Ayakkabılı Yıldızı)
“Benim futbolla ilgili ilk rüyam, Benfica’nın Lorenco Marques’e bağlı bir takımı olan Desportiva’da oynamaktı. Tıpkı benim için o zamanlar bir ilah olan Mario Coluna gibi o formayı giymek istiyordum. Hayatımı futboldan kazanmak istiyordum, futbola Sporting Lorenco Marques’te başladım. Mario Coluna, Benfica’ya transfer olunca, takımda forma giyme sırası bana gelmişti. İlk maçım, Benfica ile oynanacak bir dostluk maçıydı. Onlar birkaç gün sonra çıkacakları Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası için bizimle antrenman maçı yapmış olacaklardı. Evet ilk ciddi maçımdı ve Benfica’yı 4-2 yenmiştik. Ben, o gün 3 gol birden atmıştım. O günü hiç unutamam”
ALAN SHEARER
(İngiltere Ulusal Takım Kaptanlığı da Yapmış, Newcastle United’lı Golcü)
“En unutulmaz an Milli Takım kaptanı olarak Wembley Stadı’na ayak bastığım andır. 1996 yılının Ekim’iydi ve Polonya ile oynuyorduk. Benim için çok duygu yüklü bir maçtı. İçim sanki parça parçaydı ama belli etmek istemiyordum. Hem gergindim, hem çok mutlu, hem de çok gururlu. Benim için de, ailem için de çok anlamlı bir gündü.”
|
|
|
|
|
|
|
|
Bugün 19 ziyaretçi (39 klik) kişi burdaydı!
|
|
|
|
|
|
|
|